Kırk Akıllı Edebilir mi Bu Sözü?
Hikayesi doğrumudur bilinmez ama doğru hissiyle kabul edip okuyarak feyz alınası bir mektuptur bu.
Elazığ tımarhanesinden Rabbine dilekçe (Mektup) yazan delinin mektubunu okumuş muydunuz ? ( Resimde Ortadaki )
____
Ben dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden,
El-Aziz Tımarhanesi sakinlerinden;
İsmi önemsiz, cismi değersiz,
çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin,
ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken,
Başhekimlik üzerinden
Hâkimler Hakiminin dergahı
Uluhiyetine son arzuhalimdir:
Ben ğam (dertlilik) deryasında,
fakirlik vatanında,
horluk ve rezillik kaftanında
PADİŞAH yapılmışım.
Meyvalardan dağdağana,
çalgılardan ney-kemana kapılmışım
Benim yatağım akasya dikeninden,
yorganım kirpi derisinden farksızdır.
Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Komutanı) fırını,
ve sahranın çöl fırtınasıdır.
Ruhum aşık-ı Hüda Mahbub peresttir,
lakin aklım kaderin cilvesi ve
talihin sillesiyle gurestir (gelgittir)
Bana gelen derdü gamın kilosu beleştir.
Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir,
bütün yiğitlerde bana hep ters ve terestir.
Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve
kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir.
Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.
Ol Resuli zişan ve Sultanı dücihan:
“Cenabı Allah’ın insanları dünya,
dünyayı ise insanlar için yarattığını;
Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için,
Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için,
Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını;
cehennemi inkârcılar ve münafıklar,
inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını”
hadisleriyle haber vermiştir.
Peki acaba benim gibi meczup divaneleri
ne maksatla halk etmiştir?
Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin…
Allah sana iman verdi sen tuğyan edersin;
O in’am etti sen küfran (nankörlük) edersin;
O ikram etti sen inkar edersin;
O ihsan etti sen isyan edersin;
bir de kalkıp bana deli divane diye bühtan edersin!..
Bu söylediklerimin hepsi ruhumun içinde cenk etmektedir.
Eğer dilekçemin cevabı gelirse
bu manevralar sona erecektir.
Şimdi adresimi arz ediyorum:
Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın.
Madem ki ahkamı ve ahlakı kalmadı,
Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?!
Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın.!
Ey zerrelerden kürrelere,
yerlerden göklere bütün alemlerin Rabbi!
Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani
her şeyin ve herkesin yegane sahibi!
Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce habibi
Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin,
ve yaralı yüreklerin tabibi!
Ben biçare kulun ki;
garipler garibi, hüzünlerin esiri,
zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetim ve
sahipsiz bir tımarhane delisi…
Ama kutsi muhabbet ve hasretinin divanesi!…
Herkesi ve her şeyimi elimden aldın,
ama sana sığındım, aşkına sarıldım,
yegane Sen kaldın!.
Yurdumdan yuvamdan,
evimden barkımdan ayırdın,
gurbete ve hasrete saldın,
ama onları ararken Sana ulaştım, sevdana daldım!
Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp
hakiki tecelline mazhar kıldın.
Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!
Haktan saparak ve haddimi aşarak,
haşa senden, Burak bineği, Cebrail seyisi,
Sidretül Münteha menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi,
Rahmanın en mükemmel tecelli ve temsilcisi…
Kainatın fahri ebedisi, Ahir zaman Nebisi ve Mehdisi,
Kader projesinin tercümanı ve tebliğcisi
Efendiler efendisi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in
Mahbubiyetini mi istedim?.. Hanif Dinin üstadı ve nice Nebilerin atası
Hz. İbrahim’in haliliyetini, Hz. Süleyman’ın saltanat ve servetini
Hz. Musa’nın Celadet ve cesaretini, Hz. İsa’nın ruhaniyetinimi istedim?..
Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini,
Hz. Ömerül Faruk’un dirayet ve teslimiyetini,
Hz. Osman’ı zinnureynin asalet ve sehavetini,
Hz. Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim?
Senden mülkü hâkimiyet, şanü şöhret, malü servet mi talep ettim?
Senden vücüdüma sıhhat ve afiyet,
aklıma ziya ve selamet,
hayatıma huzur ve istikamet dilendimse,
bunlar için de bin kere tevbe ettim!
Çünkü Şeriatın iptal, tarikatın ihmal,
hakikatın ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği
bir zillet ve rezalet döneminde,
bana akıl ve mükellefiyet verseydin,
bu sadece benim mesuliyet ve
mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti!
Sultanım Efendim:
Ben Senden sadece seni istedim;
pahası elbet böyle yüksektir ve
tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi
uğruna feda etmektir.
Rabbim, elbet vardır hikmeti ki,
bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin.
Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama,
umarım Sen niyaz kabul edersin.
Aile efradımı, aklı izanımı alıp
beni hicrana saldın.
Ama yine de şükür;
ya akıllı kalıp ama
hain ve hilekâr olaydım…
Ya varlıklı kalıp ama
zalim ve sahtekâr olaydım…
Ya âlim ve saygın kalıp ama
gafil ve riyakâr olaydım…
Ya arkalı etraflı kalıp ama
azgın ve zulümkar olaydım…
Ya sağlıklı sefalı kalıp ama,
sapıtmış, ahlaksız ve vicdansız olaydım!..
Derdü bela ki,
sabredenlerin vesile-i miracıdır.
Müminler kalbimin tacı,
mücrimler rahmetin muhtacı,
münkirler hikmetin icabı,
Sadık ve aşık ehli cehd adaletin ilacıdır.
Velakin bu münafık hain ve zalimler ise
çıban başıdır, akrep gibi sancıdır;
şerefli insana, helali dışında
bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.
Ey Rabbim,
Malum-u yüce takdirinizdir ki;
ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu
Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim oldu.
Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!
Lezzet ne imiş
, izzet ne imiş ve
fazilet ne imiş tatmadım;
ama şikâyet şekavettir;
bütün bu fani ve fena nimetlerin
asıl sahibi olan Padişahını buldum…
Beni yoktan var ettin,
iman ve hidayet buyurup
varlığından haberdar ettin,
ama aklımı alıp kulunu bi-karar ettin,
sana sonsuz şükürler olsun!..
Şimdi son dileğim
beni yanına al ve
bir daha huzurundan ve
sonsuz nurundan ayırma,
ne olursun!
Umarım bu dilekçeyi
yazdım diye bana darılmazsın;
çünkü zaten Zatından gayrıya
yalvarıp yakarmanın ŞİRK olduğunu buyurdun!