22 Temmuz 2006

Bir Küçük Oğlancık Varmış

ile Yunus KALDIRIM

Bir küçücük oğlancık, bir gün okula başlamış. Pek mi pek akıllıymış. Okulu da pek büyükmüş. Ama akıllı çocuk, sınıfına dışarıdan kestirme bir yol bulmuş. Buna çok sevinmiş. Artık okulu ona kocaman görünmüyormuş. Bir zaman sonra, bir sabah öğretmen demiş ki; – “Bugün resim yapacağız.” “Ne güzel! ” demiş çocuk. Resim yapmasını pek severmiş. Her türlüsünü de yaparmış. Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler … Mum boyasını çıkarmış ve çizmeye başlamış. Ama öğretmen “Durun!” demiş. “Henüz başlamayın.” Ve çocuk herkes hazır olana kadar beklemiş. “Şimdi” demiş öğretmen, “Çiçek çizmesini öğreneceğiz.” “İyi demiş” çocuk. Çiçek çizmesini çok severmiş ve pek güzellerini yapmaya başlamış pembe, mavi, turuncu mum boyalarıyla.. Ama öğretmen, “durun” demiş, “size nasıl yapacağınızı göstereceğim.” Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş.”İşte” demiş öğretmen, “Böyle çizeceksiniz. Şimdi başlayabilirsiniz.” Küçük çocuk bir öğretmenin resmine bakmış, bir de kendininkine… Kendininkini daha bir sevmiş ama bunu söyleyememiş. Kağıdı çevirip öğretmeninki gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. Bir başka gün küçük oğlancık, sınıfa çıkan kapıyı tek başına açmayı becerdiğinde, şöyle demis öğretmen.”Bu gün çamurdan bir şey yapacağız.” “İyi” demiş çocuk. Çamurla oynamayı pek severmiş. Her şeyi yapabilirmiş onunla. Yılanlar, kardan adamlar, filler, fareler, arabalar… Başlamış çamuru yoğurup sıkıştırmaya.. Ama öğretmen “Durun, daha başlamayın!” ve beklemiş hazır olmasını herkesin. “Şimdi” demiş öğretmen, “Bir çanak yapacağız.” “Güzel” demis çocuk. Çanak yapmasını da pek severmiş ve başlamış yapmaya boy boy, şekil şekil çanakları Ama öğretmen “Durun!” demiş, “Size nasıl yapılacağını göstereceğim.” Ve de göstermiş herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. “İşte” demiş öğretmen “Artık başlayabilirsiniz.” Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına bakmış, bir de kendininkine. Kendininkini daha çok sevmiş, ama bunu söyleyememiş. Toprağını yuvarlayıp yeniden yapmış ögretmeninki gibi derin bir çanak. Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmis beklemeyi, izlemeyi ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı. Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya. Ama birdenbire küçük çoçuk ve ailesi taşınıvermiş başka bir eve, başka bir şehire ve çocuk gitmiş başka bir okula… Bu okul daha da büyükmüş öbüründen. Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan. Büyük basamakları çıkmak ve uzun koridorları geçmek gerekiyormuş sınıfa kadar. Ve daha ilk gün demiş ki öğretmen: “Şimdi resim yapacağız!” “Güzel” demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ne yapacağını söylemesini. Ancak öğretmen bir şey söylemeden başlamış dolaşmaya. Küçük çocuğun yanına gelince sormuş: – “Resim yapmak istemiyor musun?” – “İstiyorum” demiş çocuk. “Ne yapacağız?” – “Ne istersen” demiş öğretmen. – “Her kes aynı resmi yaparsa ve aynı renkleri kullanırsa, kimin ne yaptığını ve neyin ne olduğunu nasıl anlarım ben?” – “Bilmem” demiş çocuk ve başlamış “YEŞİL SAPLI KIRMIZI ÇİÇEĞİ” çizmeye… ——————————————————————– Helen Buckley